Bu çalışmanın amacı, Judith Le Soldat’ın ödipus karmaşası kuramının bazı yönlerini tanıtmak ve tartışmaktır. Bu kuram, yirmi yıl öncesinde yayınlanmış olmasına rağmen halen birçok psikanalist tarafından bilinmemektedir. Bunun birçok nedeni olabilir ama bu makalede bu nedenlere detaylıca değinmeyeceğim, ama bu nedenleri kısaca sıralayabilirim: Psikanalizde kuram krizi, buna bağlı olarak kuramsal ortak zeminin kaybolması ve klinik deneyimle benzerliklerin azalması, psikanalitik literatürde ödipus karmaşasının dürtü yönlerinden uzaklaşma ve doğrudan içerikle ilişkili şekilde psikanalistin kendisinin bilinç-dışı üst-benlik dirençleri (Le Soldat 1993a). Le Soldat kuramını açıkça Freud’a bağlar, ödipal gelişim öğretisini dürtü kuramıyla yapılandırır ve buna bağlı olarak ödipal dinamiğe dair anlayışında farklılıklar ve genişlemeler ortaya çıkar. O’nun kuramı, klinik bir kuram olarak yapılandırılmıştır ve beraberinde Freud’un metapsikolojik kuram kriterini da karşılar. Düşünceme göre, Le Soldat’ın katkıları üzerinde düşünmek ve hem klinik hem de kuramsal olarak bu katkıları incelemek önemlidir.
Le Soldat’ın Kuramı
Le Soldat, ödipus karmaşası kuramını otuz yılda geliştirmiştir (1986-2015). Ödipal evrenin çıkış noktası, Le Soldat’ a göre, dürtünün ilk kez genital bölgeye odaklandığı zamandır. Libidinöz dürtünün amacı, bu evrede genitaldir ve ilk nesnesi de annedir. Hem kız hem erkek çocukları aktif olarak annenin içine girmek (penetrasyon) ya da pasif olarak anneyi içlerine almak (penetrasyon) isterler:
“Dürtü kuramından hareketle, bu, bir zorunluluktur. Agresif dürtünün bu kısmı hem aktif hem pasif alanda bunu talep eder. Kuramda dürtü karışımından vazgeçiliyorsa, o zaman penetrasyon her iki cinsiyet için (aktif ve pasif) dürtünün hedefi olarak eşit derecede bir zorunluluktur.” (2015, s. 129). (Aktif ve pasif dürtü amacı, halihazırda, anal-sadistik dürtü organizasyonunda tam olarak gelişirler. Aynı şekilde cinsellik ve yetkinlik/güçlülük dürtülerinin karışımları yoluyla cinsel arzuların agresif bileşenleri de gelişirler. Le Soldat’a göre dürtü her iki cinsiyetten bedende iki erojen bölgenin varlığını talep eder. Birincisi, başka bedene agresif-libidinöz girmek isteyen fallik-aktif arzuyu zevk dolu şekilde gerçekleştirmek isteyen erojen bölge ve ikincisi de, agresif-libidinöz olarak içe alınmaya dönük pasif-fallik arzunun sabitlendiği sert, aktif-derin penetrason yeteneğine sahip erojen bölge ve erojen pasif penetrasyon yeteneği olan bir açıklık.).
Her iki cinsiyet te (kız ve erkek çocukları) kabaran dürtü arzularını tatmin etmek için mastürbasyon yapmaya çalışırlar (Le Soldat’a göre, cinselliğin ilk formu olan otoerotizm ve aktif dürtü amacına (kız çocuklarda) karşılık gelen ya da pasif bir erojen bölgenin (erkek çocuklarda) yokluğundan kaynaklanan anatomik sorunlar, ödipal yazgının çıkış noktasını oluşturur. Anal evrede aktif ve pasif dürtü amaçları bedende halen sorunsuzca sabitlenebilirler ya da nesneleri mevcuttur: “ikinci bir pregenital evre sadistik anal organizasyondur. Burada, cinsel hayatın içinden geçtiği karşıt kutupluluk zaten inşa olmuştur/gelişmiştir. Ama bu karşıt kutupluluk henüz eril ya da dişil değildir, ama aktif ve pasif olarak adlandırılabilir. Aktivite, beden kasları tarafından yetkinlik/güçlülük dürtüsü yoluyla üretilir; pasif cinsel amacı olan organ olarak öncelikle bağırsak mukozası geçerli hale gelmiştir; her iki çabanın da nesneleri vardır ancak bunlar birbirleriyle örtüşmezler (Freud 1905d, s.99). Anal dürtü organizasyonundan bu yana karşıt dürtü çiftleri tam olarak gelişmiş olsa da fallik evrede bu artık mümkün değildir: “Bunun bir diğer özelliği de karşıt dürtü çiftlerinin aşağı yukarı aynı şekilde gelişmiş olmasıdır” (s. 99).). “Küçük kız, dürtünün eyleme geçebileceği anatomik donanıma sahip olmadığı halde aktif dürtü uyaranlarına nasıl uyum sağlayabilecek ve onları nasıl hayata geçirebilecektir? Tartışmasız var olan aktif genital fantaziler/düşlemler, bedensel bir deneyim yoluyla organize edilmezler ve bir karşılık bulmazlar, aksine boşluğa düşerler. Erkek çocuk ta, penetrasyona dair pasif genital arzu fantazilerini bedeninin gerçek bölümleriyle bağlantılandırmak istediğinde içsel olarak sarsılır” (2015, s. 126).
Bu içsel ruhsal durumlarda Le Soldat iki fantaziyi gözlemler:
“Kız çocuğu, kendi klitorisini, kendi genital aktif dürtü arzularının evi olarak görür. Ancak güncel teşhirci olgunlaşma evresinin gerektirdiği gibi, kız çocuğu bu klitorisi ne kendiliğinden hareket ettirebilmektedir ne de bu klitoris açıkça görünür değildir ve kız çocuğu bunu doğallıkla görmektedir. Bu nedenle, kız çocuğu eP (kendi penisi) adını vereceğimiz bir hayalet organ oluşturur (Le Soldat, ödipal kurama yeni dahil ettiği kavram olan “kendi penisi -eP- için bu kısaltmayı kullanır). Dikkatinizi çekmek isterim ki, bu bir (eP) savunma hareketinin sonucu olan ruhsal yardımcı bir yapıdır. Ağız için dişler neyse, hayalet organ da aktif genital dürtülerin fiziksel karşılığıdır; bedenin büyüyeceğini varsaydığı ancak henüz tam olarak göremediği bir parçasıdır.” (2015, s. 127).
Pasif genital dürtü arzularına sahip erkek çocuk için de benzer bir süreç işler: Kız çocuğundaki pasif dürtü amacına benzer şekilde aktif dürtü amacına doğası gereği tam olarak ulaşmadığı esnada, pasif dürtü amacı bedensel bir bileşen bulamaz. Buradaki savunma şöyledir:
“Erkek çocuk fantazisinde bir organ yaratır: genital bir açıklık/yarık ve bu açıklık ya da yarık genital içe alma (penetrasyon) arzusunu yerine getirebilecek olmaya uygundur. Biz bu fantaziyel organa Kolpos adını veriyoruz” (2015, s. 128). (Kolpos Yunancada Vajina, kucak ve koy anlamına gelir.)
Genital penetrasyona uygun açıklık için istenen hayali yer her zaman fantazide penis ile anüs arasında, perine üzerinde skrotumun alt tabanında yer alır (1994, s. 206). Her iki cinsiyette de geçici olarak oluşturulmuş hayalet organın gerçekte ortaya çıkacağı veya görünür hale geleceği beklentisi vardır ki, böylece aktif ve pasif dürtü amacı bir kısıtlamaya uğramaksızın doyurulmuş olur. Anneyle ilgili olan aktif ve pasif fallik dürtü arzularının fantaziyel olarak detaylandırılması Le Soldat’ın kuramının ilk çekirdeğini oluşturur. Le Soldat’a göre bu zaman diliminde baba üçüncü bir şahıs olarak bir rol oynamaz; üçüncü şahıs en iyi ihtimalle karşı cinsiyete ait olan ve kendinde olmayan erojen bölge tarafından temsil edilir. Anne bu zaman diliminde her iki cinsiyeti de temsil eder; kendisine aktif ve pasif bir organ mükemmelliği/tamlığıatfedilir. Dürtü, “normal bir insanın” nasıl olması gerektiğini dikte eder ve annede kendin için arzu ettiğin şey (önceden) verili olarak bulunmaktadır. Annenin aktif organı, yani imajiner fallusu, Le Soldat tarafından Nimbus olarak adlandırılır (Freud, ilk defa bu infantil cinsellik kuramını dillendirir, 1908c). Le Soldat, fallik anne fantazisini yaratma motifinin, pasif genital arzudan -anne tarafından penetre edilme olasılığından- vazgeçme isteksizliği olduğunu vurgular (Le Soldat’a göre imajiner/fantaziyel/düşlemsel Nimbusun yaratılma nedeni, erkek çocuklarda pasif, kız çocuklarında ise hem aktif hem pasif arzulardır). Kız ve erkek çocukları şimdi anneyi baştan çıkarmaya, bir yandan aktif annenin içine girmeye (penetrasyon) diğer yandan pasif bir şekilde anne tarafından içlerine girilmesine ve erkek çocuğun anne tarafından kolposun açılması için bir ön-koşul olarak anneyi baştan çıkarmayı denerler. Yaklaşık bir yıl süren bir hüsrandan sonra, bu arzunun yerine getirilmesi için verilen anlamsal/duyusal mücadele, saldırganlığın neden olduğu bir dürtü çözülmesi temelinde ödipal gelişimde ilk doruğuna yaklaşır. Anne kastre edilir ve özellikle “arzunun doyurulması amacıyla öncesinde ona atfedilen Nimbus yine reddedilir” (Fallik libidonun engellenmesi/ketlenmesi, zorunlu olarak genital bölgeyi işgal eden saldırganlığı üretir ve kastre etme eyleminin saf saldırganlık olarak gerçekleştirilmesi için gerekli olan dürtülerin karışımına zemin hazırlar). Annenin kastre edilmesinden sonra mastürbasyon daha agresif bir nitelik kazanır (mastürbasyon yoğunluğu artar) ve yanısıra çocuk kendini de kastre ettiği için kaygı da artar. Kendini kastre etme kaygısı, anneye yönelik yansıtmacı bir savunma davranışına yol açar ve “anne” mastürbasyon yaparken kendisini kastre etmiştir (Bu savunma sürecinin içinde ve ardından, belirli bir düzeyde suçluluk duygusundan kurtulma sonucu da var. Annesel fallusu yitirmeye dair başka açıklamalar da harekete geçirilir: Baba, anneyi, doğumda ya da Koitus esnasında kastre etmiştir ve anne, fallusu yitirmiştir ya da fallusu çalınmıştır vb.). Annenin kastrasyonu sonrasındaki üç fantaziyel oluşum ve bozunma ürünleri devamında içsel ruhsal öneme/anlama sahiptirler: kastrasyon öncesindeki fallik (Nimbus, annenin kastre edilmesinden sonra, o’nun artık üzerinde anlaşmaya varılmış, kastre edilmiş, nostaljik bir şekilde yas tutulmuş ve tekrar tekrar özlem duyulan fallusunu temsil eder. Fallik, aktif olarak güçlü anne fikri yok edilir. Bundan böyle, annenin, yalnızca bir özlem formunda ve yas tutulan ve özlem duyulan fallik gücü kendi hayatını sürdüren Nimbusta var olur.), işe yarayan annenin ideal resmi, değersizleştirilen ve kastre edilen anne fikri ve şimdiye kadar tanınan ama şimdi reddedilen anne penisi Nimbus (Latince: bulut, bulutlu anlamına gelir. Le Soldat sanatsal bir sözcük olarak annenin imajiner/fantaziyel/düşlemsel penisi için bu kavramı kullanır.). Ödipal krizin bu ilk zirvesinin evrenselliği Le Soldat’ın kuramının ikinci çekirdek noktasını betimler.
İmajine edilen kastrasyon ve değersizleştirme sonrasında anne artık penetrasyon yeteneğine sahip değildir, değersizleşmiştir ve işe yaramazdır. Çocuk, anneden yüz çevirir ve bir penisle donanmışlığı görünür olan ve penetrasyon yeteneğine sahip olduğu aşikar babaya yönelir. Oğlanlar ve kızlar, önce, babadan pasif genital arzuların elde edilmesi için ve oğlan çocukları buna ek olarak (kızlardan fazla ve farklı olarak) ondan özlenen kolposu almak için babaya yönelirler. Kız çocuğu babanın ona kendi penisini (eP) nasıl görünür kılabileceğini göstermesini arzular ve giderek başarısızlığa uğrayan bu arzuyla yeniden dürtü karışımı ortaya çıkar:
“İçeride benzersiz/biricik bir eylem gerçekleşir. Serbestçe alınamayacak olan zorla alınacaktır. Baba soyulur. Kastre edilir ve onun penisi sahiplenilir.” (2015, s. 147f). Babayı kastre etme eylemi şiddetli bir öfke nöbeti içinde gerçekleşir; en son ortaya çıkan hayal kırıklığı karşısındaki engellenme ve öfke, benzersiz bir intikam (Freud, uygarlığın huzursuzluğunda şöyle yazar: “Şimdi bir okuyucu öfkeyle şöyle haykırsa şaşırmam: “Baba öldürülmüş öldürülmemiş hiç önemli değil o halde, her halukarda suçluluk duyacağız!”. Freud, herkesin kendini suçlu hissettiği ama herkesin babasını öldürmediği şeklindeki bu itiraza, suçluluk duygusunun nesilden nesile aktarılan ilkselden bu yana sürü kuramıyla ve suçluluk duygusunun ikirciklilik çatışmasının bir ifadesi olduğu gerekçesiyle karşı çıktı ve bu ikirciklilik çatışmasının Eros ve Ölüm dürtüleri arasındaki sonsuz savaş olduğunu belirtti. “Babanın gerçekte öldürülmesi ya da öldürülmemesi ya da bu eylemden kaçınmak ya da kaçınmamak gerçekte karar verici değildir. Ki, o’nun görüşüne göre, herkes babasını öldürmemektedir. Soldat’a göre ise, istisnasız herkes babasını kastre etmekte ya da öldürmektedir.) eylemiyle boşaltılır. Oğlan çocuğu babadan çaldığı penisi, yani ganimeti, kendi penisine ekler ve kız çocuğu da ganimeti vajinasına saklar. Kastrasyon eyleminin motifinin içsel ruhsal/psişik nedeni, fallik isteklerin engellenmesidir; içsel ruhsal/psişik eylem olarak ifadesi ise, aktif kastre etme ve sahip olmadır yani soygundur. Eyleme eşlik eden duygu ise şehvetli/arzu dolu bir intikamdır. Ruhsallıkta/psikede, bozulmamış babanın yapısını ya da imajını yok eden kastre etme eyleminin ruhsal bir çürüme ürünü olarak, kastre edilmiş, gülünç, iktidarsız (impotent) baba figürü ortaya çıkar (beraberinde bu babaya saygı duyulmaz ve ona acınır ama aynı zamanda bu duygular için de suçlu hissedilir). Ruhsallıktaki bu baba figürü (“intikamcı baba figürü”), kastre edildiği için intikam duygularıyla yüklüdür ve bu nedenle çocuklarını kastre etmek ve ganimeti geri almak ister. Ayrıca kastre edilmemiş, güçlü, ideal babanın nostaljik olarak yüklü ideal figürü ve Leia’nın (yaşayan ganimet- çalınan penis) hayali yapısının yanısıra, artık ruhsallıkta/psikede her daim var olan ve aynı zamanda kişisel bir karaktere bürünen ve hem intikamcı, kıskanç ve haset duyan ve hem de ona karşı şefkatli olan ve ona bakım veren Leia (Yunanca: yağmalanmış mülk, ganimet). Le Soldat için babanın aktif olarak kastre edilmesi merkezi bileşendir ve ödipal dinamiğin zirvesidir. Kastrasyon eylemi geri dönülemez şekilde içsel dünyayı değiştirir. Kastrasyon eyleminin zorunlu bir sonucu (intikamcı) babaya dair duyulan kaygıdır. Kastrasyon kaygısı, erkek çocukta, ganimetle (Leia) birlikte penisin de koparılacağı korkusudur. Kız çocuklarında ise (intikam alan babanın) genitali, özellikle klitorisi ve vajinadaki ganimeti (Leia) yok edeceği korkusu söz konusudur. Bu kaygılar, ödipal dönemdeki çocuklar için katlanılamazdır ve içsel çıkış yolları aranır.
Başlangıçta (ödipal-) çocuk, (intikamcı babaya dair olan) kastre edilme korkusunu, annesine ihanet edip, onu öç alan babaya teslim ederek savuşturmaya çalışır. (Babaya) Fısıldar: “seni (annem) hadım etti, ben değil!”. Le Soldat’a göre bu, anne ve babanın kastre edilmesi gibi bir duygu patlaması ve arzuyla değil, kurnazca ve soğukkanlılıkla, çocuksu bir düşünceyle olur: “Annemi, babama verirsem, bu (kaygıdan/intikamcı babadan) kurtulabilirim!”. Zaten değersizleştirilmiş ve kastre edilmiş olanlar, bu ihanete hizmet eden imajiner/fantaziyel/düşlemsel bir fallusla yeniden donatılırlar. Sevilen kişiye ihanetin sonuçları, şimdi her iki ebeveynde de onun bozulmuş olmasıdır. Çocuk, ebeveynlerinin bu entrikayı/hileyi görmeye başlayacaklarından korkar. O zaman önce intikamcı baba çocuğu gözüne kestirir ve sonrasında anne de (çocuğa karşı) intikam planları yapmaya başlar. Bu durumda çocuk, ihanet gerçeğini örtbas etmeye çalışır ve ihanetten uzaklaşmak için korku dolu ve ikiyüzlü bir aşıklık halinde annesine tapmaya başlar. Anneye duyulan aşk artık burada birincil değildir ve genital arzuların doyurulmasına hala inanıldığı zamankiyle aynı değildir. Bu noktada artık anneye duyulan aşk kaygı motivasyonuyla yüklü, gizlenerek hor görülmekte ve değersizleştirilmektedir; ama aşk annenin intikamından kurtulmaya hizmet etmektedir. Buna rağmen, ihanet ve iki yüzlülük kastrasyon kaygısını azaltmaz, aksine, çocuğu aşırı kaygıyla yüklü yeni bir çıkışsız içsel duruma getirir.
Bu durumda tek bir çıkış yolu kalır: Anne-Baba fantaziyel/düşlemsel/imajiner bir şekilde öldürülür ve serbest kalan dürtü enerjisi temelinde içsel dünyadaki yaşayan/canlı nesneler yok edilir. Onlar, ebeveynlerin öldürülmesinden ortaya çıkan imajiner ruhsal atıkları temsil eden hortlaklar olarak regresif (gerilemiş) sevgi ve arzularla yüklenilirler. Bu duraklama (ve bu zaman dilimi), klasik kuram çerçevesinde ödipus karmaşasının çöküşüyle işaretlenir (Benlik ideali, bu nedenle Ödipus karmaşasının mirasçısıdır ve dolayısıyla alt-benlik libidosunun en güçlü uyaranlarının ve en önemli kaderlerinin bir ifadesidir. Ereksiyon yoluyla ödipal karmaşanın ben’i kendisini güçlendirmiştir ve aynı zamanda da alt-benliğe de tabi olmuştur. Üst-benlik ise içselleştirilmiş intikamcı figürdür ve ebeveynin içselleştirilmiş canavarlarıdır; yani ebeveynle özdeşleşmenin sonucudur ve benliğin saldırgan yanlarını temsil eder.). İşlenen sayısız saldırgan suçlardan sonra şimdi büyük bir cezalandırma ihtiyacı ortaya çıkar ve burada aktif sadizmin büyük bir kısmı üst-benlik kökenlidir, çünkü anne-babasal nesnelere artık (libidinöz) yatırım yapılmamaktadır. Öte yandan, pasif genital arzular devam etmektedir ve Kolpos arzusu kendini hala dayatmaktadır. Le Soldat bu noktada ödipal gelişimin sonlanmadığını öne sürmektedir/kurgulamaktadır. Aksine pasif arzuların agresif içe alıcı ve kaygı yüklü genitallerden alınıp anüse yönlendirildiğini gözlemiştir.
Le Soldat için, bu arzular, normal cinsel gelişimde nevrotik olmayan ve zorunlu olarak ortaya çıkan arzulardır. Oğlan çocuğu için bu, kolpos arzusunun anüs üzerine yerleştirilmesinin pek te sorunsuz olmadığı anlamına gelir, çünkü bu, ilk kez gerçekten genital pasif bir arzu ile yüklenmektedir (arzu yatırımı yapılmaktadır). Öncesinde bir kız çocuğu ve sonrasında bir kadın için ise, anüsü işgal etmekle pasif arzuyu barındırmak için ikinci bir fırsat ve daha güvenli görünen bir yer açar, çünkü ganimet vajinada saklanmıştı. Anüsün pasif işgali ile eş zamanlı olarak, ceza ihtiyacı, sadizm ve pasif arzular, Le Soldat’ın çekiç darbesi dediği şeyde yoğunlaşarak, pasif deneyimlenen tek bir agresif darbede nihai bir pasif agresif orgazm doyumuna ulaşır. Bu arzu, gelişimde normal ve mecburidir, ama (arzular) doyurulamaz, çünkü buna denk düşen ağrı yoğunlukları insan vücudunun ağrı ve acı toleransını çok aşacaktır (Aktif ve pasif fallik arzu, nesne aracılığıyla reel olarak yerine getirilebilir ama her bir cinsiyetin bedenlerinde buna denk düşen uygun organ eksiktir. Apoll arzusu buna karşın ilkesel olarak yalnızca fantazide doyurulabilir, çünkü bunun için gerçi bir organ (Anüs) mevcut olsa da nesne fantaziyeldir/imajinerdir. Eğer bu arzuya uygun talep edilen pasif-agresif doyumu mümkün kılabilecek bir organ orada olsaydı bile, bu beden için katlanılamaz olurdu. Le Soldat tarafından Apoll arzusuyla eşanlamlı kullanılan çekiç darbesi arzusu yalnızca metaforik olarak temellendirilmemiştir, aksine Freud’un hastası olan Anna Lichtheim-Hammerschlag’la ilişkili olarak durmaktadır (ünlü İrma’nın rüyası vakası). Apoll arzusu. Bu yüzden, Kolpos ve eP’ye benzer şekilde, anal tecavüzü gerçekleştirmesi beklenen imajiner/fantaziyel/düşlemsel bir nesne yaratılmalıdır (Aktif ve pasif fallik arzuların doyurulması için imajiner bir organ yaratılmıştır -eP ve Kolpos, Apoll arzusunun doyumu için bir organ var, Anüs. Ancak, imajiner dışsal bir nesne olan Apoll yaratılmalıdır). Le Soldat, bu imajiner nesneyi Apoll olarak adlandırır (Le Soldat, bu kavramı ölüm getirici antik yunan tanrılarından biri olan Apollon’a dayanarak seçer. Le Soldat, geliştirdiği konsepti için latince ve yunanca kavramlar seçerek, bilinç-dışı ruhsal süreçlerin temsili olarak antik mitolojinin öneminin altını çizer.). Kendi doyumunun nesnesi olarak çekiç darbesi arzusu ve Apoll’ün yaratılmasıyla birlikte ödipus karmaşası çeşitli gelişmelerin ayrıştığı sınırlarına ulaşır. Nevrotikler ve “normaller” (Homo-, Hetero- ve Biseksüeller) çekiç vuruşu sınırını asla aşmazlar. Ancak, arzunun doyurulmasından önce tekrar tekrar ortaya çıkan ölüm kaygısından uzaklaşabilmek için Apoll’u baştan çıkarırlar. Le Soldat’a göre gerçekten eşcinsel olanlar Apoll’u çekiçle vurmaya kışkırtırlar, anal tecavüze izin verirler ancak Apoll’u anüsü bir bükmeyle kastre ederler. Son grup ise, Le Soldat’ın tanımıyla “Borderline olanlar”, bu çekiç vuruşuna diğerleri gibi izin verirler ama diğerlerinden farklı olarak Apoll’u öldürürler.
KURAMSAL TARTIŞMA
Burada, Le Soldat’ın kuramının üç bileşenini tartışmak istiyorum (Le Soldat, dürtüyü, ruhsallıkta/psikede genişlemek isteyen ve ruhsallığı/psikeyi çalışmaya, dürtülerin saldırısıyla başa çıkmaya ve bunun da ötesinde haz üretmeye zorlayan ruhsal/psişik bir güç olarak kabul eder. Hali hazırda oral evrede başlayan dürtü ve düşlemlerin/fantazilerin oluşumuna açık bir şekilde girmez; Le Soldat’a göre dürtü, genital/cinsel organlara yatırımda bulunmaya başladığında tam olarak gelişimini tamamlar. Nesne, Le Soldat’ta ikincildir ve Laplanche’ın tanımladığı haliyle dürtünün “kaynak nesnesi” yoktur).
Erkekteki Kolpos Arzusu
Melanie Klein, oğlan çocuklarında “dişilik-karmaşasındaki” özel bir organa duyulan arzuyu halihazırda gözlemlemişti. Boehm (1930), oğlan çocuklarında perinenin erojen bölgesinden ve iktidarsız (impotent) erkeklerde perinal bölgeyi uyararak ereksiyon elde etmeyi amaçlayan deneyimli kadınların (cinsel) pratiklerinden bahseder. Boehm ve Reiche (2000, s. 75), kadınların penis hasetine dair Freudiyen anlayışa dayanarak, erkeğin yoksunluk deneyiminden hemen direkt olarak vajina hasetine atladıklarını varsaymışlar ve arzu edilen pasif organın düşlemsel/fantaziyel detaylandırılmasına dair hiçbir konsept geliştirmemişlerdir. Le Soldat için ihtiyaç duyulan/gerekli organın düşlemsel/fantaziyel olarak yaratılmasındaki dürtünün başarısızlığa uğraması deneyimine karşı bir savunma hareketi mevcuttur. Kolpos arzusu, erkeğin içsel dünyasında önemli bir rol oynar ve bu arzu yaşam boyunca doyurulmayan bir arzu olarak temsil edilir. Erkeğin bu pasif arzusu, Le Soldat’a göre, ne dişildir ne de homoseksüeldir, daha ziyade dürtüden kaynaklanan ön genital bölgede fallik içe girilme (penetrasyon) arzusudur ve bunun sonucu olarak da bedende bu arzuyla işgal edilmiş olan bir organ bulunur. Arzu yönelimli fallus, ilkk olarak, anneye yöneltilir, annenin kastre edilmesi ve hayal kırıklığı sonrasında, bu organ babaya yöneltilir. Baba vasıtasıyla bu arzuların engellenmesi kastrasyon eyleminin birincil motifidir.
Kadının Penis Arzusu
Freud, cinsel kuram için üç deneme (Drei Abhandlungen zu Sexualtheorie) adlı makalesinde dipnotlara şu ünlü cümlesini 1920’de not eder:
“Kadınlarda da kastrasyon karmaşasından bahsetmek doğrudur. Erkek çocukları gibi kız çocuklarında da ilksel olarak bir penise sahip oldukları ama kastrasyon eylemi sonrasında bu penisi yitirdikleri, varsayımına sahiptirler (1905d, s.96).”.
Freud’a göre, kız çocuğu, penissizliğin kabulünden sapmaz, aksine penisin eksikliğini kabul eder. Kız çocuğunun, hala büyümesini beklediği kendi penisi olduğu fikrini, Freud, erkek çocukların bir savunma fantazisi olduğunu gözlemler (küçük oğlan çocuğu küçük kız kardeşinin genitalini gördüğünde, sözleri, ön-yargısının algıyı çarpıtacak kadar güçlü olduğunu gösteriyor. (kız kardeşinin) Organının eksik olduğunu söylemiyor, ancak söylediği ne kadar da teselli edici şekilde şöyle: “o… hala küçük; kız kardeşim büyüdüğünde o da büyüyecek.”) (1908, s.178)). Bir kız çocuğu “bir erkek çocuğu olma” arzusunu dile getirdiğinde, Freud şöyle der: “böylelikle bu dileğin hangi eksikliği gidermeye yönelik olduğunu biliyoruz” (1908c, s.180). Freudiyen anlayışta, kız çocuğundaki kastrasyon karmaşası kendi cinsiyetine yönelik olarak bir reddedişi ve narsisistik nedenden ötürü karşı cinsiyete ait olma (arzusunu) ortaya çıkarmaktadır (1916-17e, s.404). Yetişkin kadının bir penise sahip olma ısrarı (Freud, penis arzusu ve penis hasetini eş anlamlı olarak kullanmaktadır), Freud’a göre, kastrasyon eylemine dönük olarak bir savunmadır (1923e, s.296): kız çocuklarının ödipus karmaşasının temeli olan kastrasyon karmaşası, merkezidir ve bir erkeklik karmaşasına, yani tekrar penisi (geri) alma ve böylece erkeklerle eşit olma umuduna neden olur (1925j, s.24). Freud’a göre, penis arzusu (ya da haseti) narsisistik bir motiftir: erkek’le eşit olmak ve kastre edilmemiş olmak. Buna karşın Le Soldat başlangıçta imajiner/fantaziyel bir şekilde yaratılmış olan kendi penisine gerçekte sahip olabilmek için fallik aktif dürtü arzusu üzerine temellenen bir arzuyu formüle eder. Le Soldat ayrıca kastrasyon fantazisinin ruhsal olarak, çocuğun kendisini aktif bir şekilde imajiner/fantaziyel/düşlemsel olarak kastre etmeden önce, mümkün olmadığı görüşünü de temsil eder. Bu yüzden, kız çocuğu, mastürbasyon sırasında kendini kastre etme kaygısına karşı bir savunma olarak, ancak önce annenin, sonra da babanın kastre edilmesinden sonra, kastre edilme kaygısına karşı (kurbanla özdeşleşme) bir savunma olarak kastrasyon fikrini geliştirebilir.
Freud’un penis haseti konsepti Abraham, Jones, Horney, ve Klein tarafından eleştirildi. Onlar, fallusun önceliğine karşı çıktılar ve birincil kadınlık/dişillik kuramını savundular (Klein -çalışmalarında-, kız çocuğunda bir özümseme eğilimi ve babasının penisine sahip çıkma ve annesinin yanında onun (babanın) yerini alma arzusunu buldu.). Penis arzusu, hem annenin bedenine ve içeriğine yönelik saldırgan eğilimleri onarmanın hem de daha sonra normal dişil pasif arzuya, yani içinde erkek penisine sahip olma arzusuna, geçiş yapacak olan intikam kaygılarına karşı savunmaya hizmet eden bir savunma sürecinin sonucu olarak yorumlanmıştır. Ancak, bir kadının kendi penisine (sahip olmaya) olan arzusunun normal bir arzu olmadığı, çünkü bunun kadınsı arzulara aykırı olduğu konusunda Freud ile hemfikirdiler. Freud, kadınlığı/dişilliği, nevrotik nedenlerden dolayı ulaşılamayan daha sonraki gelişimsel bir amaç/sonuç olarak görürken, kadınlar/kız çocukları, onu, nevrotik nedenlerle savunulacak ve dolayısıyla gerçekleştirilemeyecek birincil bir konum olarak gördüler. Buna karşılık Le Soldat, birincil kadınlık veya erkeklik diye bir şeyin olmadığı, ancak her iki cinsiyetin de aktif ve pasif penetrasyon için aynı aktif ve pasif genital (ya da fallik) arzulara sahip olduğu ve ama her bir cinsiyette ya eril ya da dişil tek bir genital organın olduğu görüşündedir.
Freud, “Dişil/Kadın Cinselliği Üzerine” (1931b) ve “Dişillik/Kadınlık” (1933a) adlı çalışmalarında konuya dair konumunu yeniden uyarlar. Freud, kız çocuğunun annesine karşı beslediği arzularını, ön-ödipal evrede, kız çocuğunun annesine karşı aktif fallik bir konum aldığı ilk genital uyaranlardan önceye konumlandırır. Kız çocuğunun gelişim süreci, pasif-aktif (arzuya) göre iki konum değişikliği ile belirlenir: ön-ödipal pasif, ödipal aktif, genital pasif. Freud’dan farklı olarak, Le Soldat, anneyle olan erken ödipal ilişkiyi de pasif fallik olarak tanımlıyor. Pasif ve aktif fallik arzuların engellenmesi, Le Soldat’ta, annenin saldırganlaştırılmasından ve kastre edilmesinden ve sonra (arzu nesnesi olarak) ondan yüz çevrilmesinden birinci derecede sorumludur. Freud’da, pasif arzuların ön-ödipalde başarısızlığa uğraması ve klitoristeki -çünkü kastre edilmiş olmanın suçu anneye yüklenir- ödipal hayal kırıklığı anneden uzaklaşmaya yol açar ve bu, aktif cinsellikte güçlü bir azalma ve pasif cinsellikte bir artışın gözlenmesiyle el ele gider. Kastrasyon karmaşası ve penis hasetinin yaralanması vasıtasıyla:
“daha önce eril/erkek olarak olarak yaşamış olan kız çocuğu, klitorisini uyararak nasıl zevk alacağını biliyordu ve annesine yönelik bu aktiviteyi, kendi fallik cinselliğinin keyfini bozan bu ilişkiye taşıdı”.
Freud’a göre, penis hasetinin zamansal ortaya çıkış tarihselliği şöyledir: Cinsel organları görme, anında yargılama (kastrasyon karmaşası), penisi istemek ve (anneden) alamamak, ön-ödipal ve aktif genital başarısızlıklar ve kastrasyon karmaşasının narsisistik yaralanmaları nedeniyle anneden yüz çevirme ve anneye karşı düşmanlık, aktif arzudan feragat ve haset.
Le Soldat, Freud’dan farklı olarak, (kız) çocuğunun kendi imajiner penisini gerçekleştirme arzusunun reddedilmediği, aksine bu arzunun ebeveyn nesnelerine taşındığı görüşündedir. Kız çocuğu, halen gerçek bir kendi penisine sahip olmayı veya bu penisin görünür hale gelmesini arzulamaktadır. Bu arzu Le Soldat’a göre öncelikle dürtü temellidir ve arzuyu doyuma ulaştırmak için aktif sevme arzusuyla bağlantılıdır ve sadece narsisistik bir savunma motifi (“kastre edilmek istemiyorum”) tarafından harekete geçirilmez. Bu arzu, engellenmeden sonra, anne vasıtasıyla babaya taşınır ve bireysel olarak fantaziler/düşlemler ile işlenir (babanın, bu arzuyu/penisi görünür kılması, büyümenin önündeki engeli kaldırması ve bu arzuyu/penisi çekip alması gibi).
Altmışlı ve Yetmişli yıllarda dişillik/kadınlık tartışmaları bir kez daha yükselişe geçmiştir. Luquet-Parat (1974, s. 131), babadan penisi çalma arzusunun penis talebinin hizmetinde olduğunu ancak bu talepten babaya karşı olan pasif arzular ve mazohizm desteğiyle vazgeçildiğini yazmıştır. Le Soldat buna karşın, penis arzusundan vazgeçildiği ve aktif penis arzusundan pasif penis arzusuna geçişin gerçekleştiği görüşüyle çatışır. Hem aktif hem de pasif arzu mevcudiyetini korumaktadır. Babadan penisi çalmanın, kız çocuktaki pasif ve aktif fallik arzuların başarısızlığının bir sonucu olduğunu savunur.
Chasseguet-Smirgel, Klein’a dayanarak, kız çocuğun pasif genital birincil dişil arzusunun babanın penisini içe alma olgusundan hareket eder: Anneyi, kastre edici ve babasal penisin asıl sahibi olarak fantaziler/düşlemler, pasif arzularını doyurmak için anneyle özdeşleşir ve aynı şekilde agresif, intra-vajinel kastre edici pasif içe alma (penetrasyon) fantazilerini oluşturur. Le Soldat’ta kastrasyon motifi kastre edici anneyle özdeşleşimde pasif arzu değildir, aksine engellenmiş olan fallik arzulardır: pasif olduğu kadar aktiv arzular üzerine temellenen kendi penisi (Annenin önce kastre ettiği ve yalnızca onunla özdeşleştiği fikri Le Soldat’ın kuramı açısından annenin ihaneti olarak yorumlanabilir) ve penis, intra-vajinal kastre edilmez, aksine kastre edilir, çalınır ve sonra intra-vajinal olarak saklanır. Torok, Kestenberg ve Torsti gibi diğer yazarlar, Klein’cı gelenekte, birincil dişil/kadın arzularına ve bunlarla bağlantılı kaygılara karşı bir savunma olarak kadınlarda aktif fallik arzuların, özellikle de penis arzusunun, kalıcılığı görüşünü temsil ederler. Le Soldat, buna karşıt olarak, fallik ve genital dürtü arzuları ve erillik ve dişillik sorunsallarının keskin olarak birbirlerinden ayrılması gerektiğini savunur. İçe alma (penetre olma) arzusu ne dişildir ve ne de içe girme (penetrasyon) arzusu erildir, aksine her iki arzu da dürtü donanımı açısından her iki cinsiyette de bulunmaktadır. Bu arzulara anatominin eşlik etmemesi bilinç-dışı düşlemsel işlemlemelere ve Dürtü-Savunma-Hareketlerine yol açmaktadır (Dürtü arzuları, Le Soldat’a göre, Anatomi tarafından belirlenmemektedir, aksine Anatomi’ye bağımlıdırlar. Bu, Le Soldat’ın dürtü anlayışına denk düşen bir bakıştır, ki dürtü, bedeni ve dışsal nesneyi işgal eden ruhsal bir niceliktir/büyüklüktür.).
Kastrasyon Eylemi
Le Soldat, ödipal gelişimin merkezi unsuru olarak imajiner aktiv kastrasyon eylemini kavramsallaştırır ve bununla kastrasyon hakkında şimdiye kadarki görüşünü gözden geçirir. Babayı kastre etme eylemi ve bu eylemle ilgili agresif dürtü doyumu, genital başarısızlığın zorunlu bir sonucudur: Oğlan çocuğu, aslında, pasif arzularının başarısızlığından ve açılmayan kolpostan dolayı intikam almaktadır ve kız çocuğu da bir türlü oluşmayan/ortaya çıkmayan ve hem aktif hem de pasif fallik arzularının başarısızlığından dolayı intikam almaktadır. Bu eylemin içsel-ruhsal sonuçları da evrenseldir: Ganimeti geriye almak isteyen intikamcıya dair kaygı olarak içsel dünyada her zaman mevcut bulunan kastrasyon kaygıları ve dayanılmaz suçluluk duygularına karşı geliştirilen savunma mekanizmaları, yani anneye ihanet ve imajiner ebeveyn katli. Dahası, babanın kastre edilmesi yoluyla her iki cinsiyet te baba tarafından pasif bir şekilde doyurulma olasılığından kendilerini mahrum bırakmanın pişmanlığını yaşamaktadır ve bu umutsuz durumdan kendileri bizzat sorumludur. Bu, özellikle, eril gelişimde büyük öneme sahiptir. Kastre edilen baba, kolposu açabilme yeteneğine sahip değildir artık.
Le Soldat, kadının, kendisinin, kastre edilmiş olduğunu fantazilemesini ve erkeğin de ensestiyöz arzuları temelinde kastrasyondan korktuğu klasik kastrasyon karmaşası kuramını gözden geçirir. Le Soldat’a göre, kastre edilme kaygısı ancak aktif kastre etme eyleminden ve buna karşı bir savunma olarak kişinin kendisinin kastre edilme fikrinden sonra ortaya çıkar. Le Soldat’a göre, eylem için gerekli olan saldırganlaşma ve dürtülerin ayrışması ensest yasağından daha az, daha çok ise dürtü-anatomi uyumsuzluğunda bulunan dürtü arzularını yerine getirmenin imkansızlığından kaynaklanmaktadır.
Sonuç olarak, psikoanalitik tartışmalarda infantil cinselliği ve ödipus karmaşası günümüzde de gayet canlı şekilde sürmektedir. Örneğin, kız çocuklarında ve kadınlarda penise sahip olma arzusu, erkek çocukları ve yetişkin erkeklerde pasif genital organa (sahip) olmaya duyulan arzu, aktif kastrasyon fantazileri/düşlemleri vb.). Le Soldat, dürtü kuramsal ve mantıklıca işlenmiş boylamsal gelişimsel anlatıları bu tartışmalara katmıştır. Le Soldat’ın katkılarının merkezinde, babanın aktif şekilde kastre edilmesi durmaktadır.